Altın oran, tasarım için aslında hiçbir anlam ifade etmiyor. Neden mi?
Altın oran yıllar içinde sanat, mimari ve tasarım dünyasında çok büyük bir şöhret kazandı. Le Corbusier ve Salvador Dalí gibi büyük isimler çalışmalarında bu sayıyı kullanmışlar. Parthenon, Giza Piramitleri, Michelangelo’nun tabloları, Mona Lisa ve hattâ Apple logosunun bile bu sayıyı içerdiği söyleniyor.
Tüm bunlar, altın oranın estetik yönleri, yalnızca birer şehir efsanesi, mit ve tasarım dedikodusundan başka bir şey değil. Pek çok tasarımcı altın oranı kullanmıyor, ancak kullanıyorsa da, büyük ölçüde öneminin olmadığını düşünüyor. Ayrıca bunun temellerini oturtacak bilimsel araştırma da bulunmuyor. Altın orana inananlar, aslında sadece 150 yıllık bir efsanenin matematiksel güzelliğinin peşinden gidiyorlar.
Nedir Bu Altın Oran?
İlk kez Öklid’in Elementler isimli eserinde 2300 yıl önce tarif edilmiş olan kavramın orijinal tanımı şöyle: Bir küçük sayı, bir büyük sayıya oranlanıyor ve çıkan sonuç, büyük sayının, bu iki sayının toplamına oranına eşit çıkıyorsa, bu iki sayı altın oranda kabul edilir. Bu şartı sağlayan değer genellikle 1,6180 olarak yazılıyor. Altın oranın en meşhur uygulaması altın dikdörtgen olarak bilinen şekil, bu tam bir kareye ve oranlandığı zaman aynı büyüklük oranına sahip daha küçük bir kareye ayrılabiliyor. Bu teoriyi daha çok sayıda nesneye uygulayarak onları bölmeyi başarabilirsiniz.
Altın oran her zaman biraz eksik çıkmaktadır.
Sade bir Türkçe ile anlatmak gerekirse: Diyelim ki elinizde iki nesne var (ya da tek bir nesne var da onu iki nesneye ayırabiliyorsunuz; tıpkı altın dikdörtgende olduğu gibi). Yukarıdaki matematik işlemini yerine getirip, 1,6180 değerine ulaşmanız halinde bu iki nesnenin altın oran içinde olduğuna kanaat getirilir. Yalnız burada şöyle bir sorun ki, matematik işlemini yaptığınızda altın oran 1,6180 değil, 1.6180339887… şeklinde devam ediyor; yani ondalık rakamlar sonsuza kadar gidiyor.
Stanford Üniversitesi’nde matematik profesörü olarak çalışan Keith Devlin, “Gerçek dünyadaki herhangi bir şeyin, kesin konuşmak gerekirse, altın orana uyması mümkün değil, çünkü altın oran irrasyonel bir sayıdır” diyor. Daha standart büyüklük oranları kullanarak bu değere yakınlaşmak mümkün olabilir. İpad’ın 3:2 görüntü ortamı, HDTV’nizdeki 16:9 görüntü oranı, Devlin’e göre “bu değerler etrafında dönmektedir”. Ancak altın oran değeri pi sayısı gibidir. Gerçek dünyada mükemmel bir çemberi bulmak nasıl mümkün değilse, altın oran da gerçek dünyadaki herhangi bir nesneye uygulanamaz. Yani her zaman biraz eksik kalacaktır.
Mozart Etkisinde Altın Oran
Belki biraz fazla ayrıntıya girdik. 1,6180 yeterince yakın değil mi? Evet, muhtemelen yeterince yakın. Keşke Parthenon veya Mona Lisa gibi belli nesneleri estetik olarak neden hoş bulduğumuza ilişkin bilimsel bir destek olsaydı. Ama böyle bir destek malesef bulunmuyor.
Devlin, altın oran kavramı ile estetik arasındaki ilişkinin temelde iki kişiden geldiğini düşünüyor: Birinci kişi yanlış yönlendirmiş, ikinci kişi ise bunu uydurmuş.
İlk kişi Luca Pacioli olup, 1509’da De Divina Proportione isimli kitabı yazmış ve altın oran kavramı ortaya çıkmış. Garip bir şekilde, Pacioli kitabında estetiğin altın oran esaslı teorisinden bahsetmemiş ve sanat, mimari ve tasarıma uygulanması gerektiğine değinmemiştir; bunun yerine, 1. yüzyıl Roma mimarı olan Vitruvius’tan sonra ismini alan Vitruviyen sisteminden bahsetmiştir. Altın oran bakış açısı, 1799 yılında altın oran üzerine gerçekten bir kitap yazmış olan Mario Livio’ya göre yanlış bir şekilde Pacioli’ye atfedilmiştir. Ancak Pacioli Leonardo da Vinci ile yakın arkadaş idi. Da Vinci’nin eserleri 19.yüzyılda büyük bir şöhret kazanmıştı. Da Vinci De Divina Proportione’yi çizdiğinden beri, Da Vinci’nin kendisinin de son derece güzel resimlerinde altın oranı benimseyip kullandığı yolunda spekülasyonlar konuşulmaya başlandı.
Buna inanan kişilerden biri de Adolf Zeising idi. Devlin, “Bu adamı gerçekten altın oranın şöhretinden ötürü kazığa bağlayıp yakmak istersiniz.” deyip gülüyor.
Zeising, Alman bir psikolog olup, altın oranın evrensel bir kanun olduğunu ve “tabiat ve sanattaki güzellik ve bütünlüğün en üst seviyede ruhani bir ideal olarak bütün yapılara, şekillere ve oranlara (kozmik veya bireysel, organik veya anorganik, akustik veya optik) sızdığını” söylüyor.
Zeising lafı çok uzatan biriydi ve tek sorunu, hiçbiri gerçekten var olmayan desenler görmüş olmasıydı. Örneğin, Zeising’e göre altın oran insan vücuduna uyarlanabilir, bunun için göbek deliğinden ayak parmaklarına olan uzaklığın, kişinin toplam boyuna bölünmesi gerekir. Devlin’e göre bunlar sadece sanal vücut parçaları ve bir formüle uydurulmuş: “İnsan vücudu gibi karmaşık herhangi bir şeyi ölçerken, 1,6’ya çok yakın olan bol miktarda orana ulaşmak mümkün olabilir.”
Yazarın kişisel çalışmasında, altın oranın kullanıldığına ilişkin bir örneğe rastlanmıyor.
Ancak bu değerin uydurulmuş olup olmadığı fark etmiyor. Zeising’in teorileri son derece popüler olmuş ve Devlin tarafından “Mozart Etkisi’nin 19. yüzyıl eşdeğeri” olarak tanımlanıyor, “klasik müzik dinlemenin zekâyı geliştirdiğine ilişkin inancın” yansıması olduğu düşünülüyor. Ancak bu kavram hiç kaybolmadı. 20. yüzyılda, meşhur İsviçreli-Fransız mimar Le Corbusier, antropometrik oranlar üzerine kurulu Modulor sisteminde altın orandan faydalandı. Dalí ustalık eserlerinden biri olan Son Yemek Ayini’ni altın dikdörtgen şekilli bir tuval üzerine yapmıştı. Bu arada sanat tarihçileri, tarihin büyük tasarımlarına göz dikerek altın oranı Stonehenge, Rembrandt, Chatres Katedrali ve Seurat gibi eserlere uygulamaya başladı. Altın oran ve güzellik arasındaki bağlantı sanat, mimari ve tasarım dünyasında bugüne kadar uydurma bir haber olarak varlığını korudu.
Altın Oranı Tercih Etmek Zorunda Değilsiniz
Gerçek dünyada, insanlar altın oranı tercih etmek zorunda değil.
Devlin, Stanford’da süren ve henüz yayınlanmamış bir çalışmada üniversitenin psikoloji bölümü ile çalışarak yıllar boyu yüzlerce öğrenciye en sevdiği dikdörtgeni sormuş. Öğrencilere birkaç dikdörtgen gösterilmiş ve en beğendiğini seçmesi istenmiş. Altın oranın, güzel estetik fikri ile bir bağlantısı olsa idi, öğrencilerin altın orana en yakın dikdörtgeni seçmesi gerekirdi. Ancak böyle olmadı ve öğrenciler rasgele olarak dikdörtgenleri seçti. Alıştırmayı tekrarlamaları istendiğinde, öğrencilerin farklı dikdörtgenleri seçtiği görüldü. Devlin, “Yeni psikoloji öğrencilerine insan algısının karmaşıklığını göstermek için çok iyi bir yol.” diyor. Ayrıca, altın oranın insanlara estetik olarak hoş bir intiba uyandıracağı izlenimi ortaya çıkmamış oldu.
Devlin’in deneyleri, altın oranı tercih etmeyen insanları gösteren tek deney değil.
Berkeley Üniversitesi, Haas İş Okulu’nda yapılan bir çalışmaya göre, ortalama olarak, tüketiciler 1,414 ile 1,732 arasında değişen değerlere sahip dikdörtgenleri tercih etmişler. Bu aralık altın orana sahip dikdörtgeni de kapsıyor, ancak tam boyutları kesin olarak tercih edilen değer değil.
Günümüz Tasarımcılarının Çoğu Altın Oranın Faydalı Olduğunu Düşünmüyor
Altın oran hakkında konuşulan tasarımcılar, onun çok faydalı olmadığını düşünüyor. Richard Meier, Getty Center ve Barselona Çağdaş Sanat Müzesi’ni yapan efsane mimar olarak kariyerinin başında altın orana sahip bir mimar üçgeni kullandığını, ancak binalarını altın oranı dikkate alarak hiçbir zaman tasarlamadığını söylüyor. Telefonla yapılan görüşmede Meier şöyle diyor: “Bir binayı tasarlarken daha önemli olan pek çok sayı ve formül var. Bunlar belli boşlukların maksimum boyutta olmasını sağlayacak veya yapısal yükü belirleyecek formüller.”
Alisa Andrasek, hesapsal tasarımların çevrimiçi deposu olan Biothing’in arkasındaki tasarımcı olarak, aynı görüşte olduğunu söylüyor. E-postasında, Andrasek “Çalışmalarımda altın oranı kullandığımı hiç hatırlamıyorum.” diye yazıyor. “Farklı sistemlere altın oranın ilave ‘çeşni’ katması için gömülmesini anlayabiliyorum, ancak tarihte yapıldığı gibi bütün yapının bu değer esas alınarak inşa edilmesi çok basite kaçmak olur diye düşünüyorum.” diye görüş bildiriyor.
İtalyan tasarım ve yenilikçilik firması olan Accurat’tan Giorgia Lupi, en iyi durumda altın oranın tasarımcılara diğer başka yapısal kurallar kadar önemli olduğunu söylüyor, örnek olarak üç kuralı veriyor: Belki iyi bir başucu rehberi olabilir, ama iyi tasarımcılar bu kuralı kolayca reddedebiliyor. E-postasında “Pratikte kaç tasarımcının bilerek altın oranı kullandığı konusunu gerçekten bilmiyorum” diyor ve “Kişisel olarak altın oranla hiç çalışmadım ve projelerimde hiç kullanmadım” diye de ekliyor.
Konuştuğumuz tasarımcılar arasında endüstriyel tasarımcı Yves Béhar (Fuseproject) muhtemelen altın orana en nazik davranan kişi oldu. “Oluşturduğumuz ürünler ve grafiklerin oranlarını gözlediğim zaman altın orana bakıyorum, ancak dogma olmaktan ziyade bilgi vermesi için.” diyor. Böyle bile, altın oran aklında olmak kaydıyla bir tasarımı hiçbir zaman yürütmediğini söylüyor. “Araç olarak önemli, ancak bir kural değil.” diyor.
Matematik kökenli tasarımcılar bile, tasarımda altın oranın kullanımı konusunda şüpheli. Edmund Harriss, Arkansas Üniversitesi matematik bölümünde klinik yardımcı doçent olarak çalışıyor ve yeni sanat çalışmaları üretmeye yardımcı olması için pek çok formül kullanıyor. Ancak Harriss altın oranın en iyi ihtimalle matematik kullanan tasarımcıların parmaklarındaki pek çok araçtan biri olduğunu düşünüyor. Harriss, e-posta ile görüşmede “Pek çok yönüyle basit bir sayı ve sonuç olarak birçok yerde karşımıza çıkıyor. Ancak estetik güzelliğin ardındaki evrensel formül kesinlikle değil.” diyor.
Peki Mit Neden Devam Ediyor?
Altın oranın estetik faydası bu kadar uydurma ise, neden bu mit devam ediyor?
Devlin’e göre bu çok basit. “Desenler görmek ve anlamını aramak için genetik olarak programlanmış yaratıklarız.” diyor. DNA’mızda estetik gibi keyfe keder bir şey ile rahat etmek mevcut değil, bu yüzden sıklıkla sınırlı olan matematik algımızla bunu karşılamaya çalışıyoruz. Ancak pek çok insan gerçekten matematiği anlamıyor veya altın oran gibi basit bir formülün karmaşık sisteme uygulandığını anlamıyor; bu sebeple kendimizin hatalarını ayıklayamıyoruz. Devlin, “İnsanlar etraflarında altın oranı gördüklerini düşünüyorlar, tabii dünyada ve sevdiği nesnelerde bunu arıyorlar, ancak doğruluğunu ispat edemiyorlar.” diyor. “Doğal olarak içimizde olan, evrenin şeklinden anlam çıkarma isteğinin kurbanlarıdır bunlar, matematik yetenekleri olmazsa gördüğünü düşündükleri nesnelerin hayali olduğunu anlayamazlar.”
Sevdiğiniz tasarımlarda altın oranı görüyorsanız eğer, muhtemelen hayal görüyorsunuzdur.
Bu da şu demek oluyor: Sevdiğimiz tasarımlarda altın oranı görüyorsak eğer, gördüklerimiz muhtemelen yalnızca aklımızın bize oynadığı bir oyundan ibaret.
Yazının orjinali: fastcodesign
Çeviren: G. Sevde ŞAHİN